Anayasa değişikliği taslakları tartışılırken gündemin baş köşesini işgal eden konulardan biri de din derslerinin zorunlu mu olacağı yoksa seçmeli ders mi olacağı. Tartışmaya biraz aksi bir açıdan bakıp aslında matematik ve fizik derslerinin, inkılap tarihi ve coğrafyanın zorunlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.
İlköğretim zorunlu olduğuna göre ilköğretimde okutulan derslerin hepsi zorunlu değil mi? Bilimden neşv-ü nema bulan derslerin zorunlu olmasına kimsenin itiraz etmemesi bilimin herkesçe kabul görmesi ve mutlak gerçekleri ifade ettiğinin bilinmesidir. Bilimin değiştiği ama dinin değişmediği demogojik cephesini bir tarafa bırakıp gerçek tartışmaya dönelim.
Din dersleri bu ülkede yıllardan beridir tartışma konusu. Yüzde doksandokuzu müslüman olan bir ülkede bu tartışma bir kere anlamsız. Olaya taraf gibi duran dindar müslümanların yıllardır okutulan din derslerinden yeterince tatmin olmadıkları ve çocuklarına ayrıca kuran ve din dersleri aldırdıkları, bunların bir kısmının kaçak kurslarda verildiğini de biliyoruz. O halde okulllarda “Din Kültürü” dersinin olması neden bu kadar sorun olarak algılanıyor?
Ülkemizde bulunan hristiyan ve yahudiler midir konunu muhatapları? Hiç sanmıyorum. Zira onlar çocuklarına istedikleri eğitimi zaten veriyorlar. Ama onlar da kaçak kurslar veya gizli yerlerde.
O halde çözüm nedir?
Konu tek başına din dersi olarak da algılanmamalıdır. Devletin din olgusuna ve Türkiye özelinde müslümanlığa bakış açısının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Laik bir devlet olan Türkiye Cumhuriyetinde başbakanlığa bağlı ve sadece müslümanların din işlerini organize eden bir diyanet işleri başkanlığının olması laiklik anlayışı ile çelişmektedir.
Diyanet işleri başkanlığı olacaksa ülkemizde bulunan her din mensubunun din işlerini organize etmelidir. Aleviler birşey beklemesin çünkü zaten aleviler müslümandır. Okullarda okutulacak olan da bence din dersi değil ahlak bilgisidir.
Evrensel doğruları içeren, dürüstlüğü, adaleti, saygıyı, şefkati, sosyal gerekleri işleyen bir ahlak bilgisine kimsenin diyeceği olamaz. Ama devletin din eğitimini de belli izinler dahilinde her dinin kendi mensuplarına bırakmalıdır.
Madem ki mevcut din derslerinden kimse memnun değil. Tabii bu da normal öğretimin yanında akşam ve hafta sonu kurslarının türemesine, müslümanların çocuklarını buralara göndermesine yol açacak. Ondan sonra zıplayacağız “tevhid-i tedrisat kanununa aykırı” diye. Ama zaman değişiyor, seksen yıl sonra kanunlar da değişmeli elbette.
Previous Post
Eğitim Terörü Önler mi? Next Post
ÖSYM’de Neler Oluyor? admin
Recommended Posts
Tabiatta hemen her şey bir mücadele içindedir. Hayatta kalabilenler bu mücadelede kendi ihtiyacı olan imkan ve şartları sağlayanlardır. Bitkiler çevre şartları, diğer bitkilerin etkileri ve hayvanların saldırılarından kurtulabildikleri ölçüde hayatta kalıp gelişir. Hayvanlar da benzer şekildedir. Güvenliğini sağlayan, beslenebilen, iklim şartları karşısında […]
Haber kaynaklarına baktıkça canımız sıkılıyor, dehşete düşüyoruz, tüylerimiz diken diken oluyor. Masum çocukların ölümü günlerce, aylarca meşgul ediyor bizi. Gencecik çocukların cinnet halinde işledikleri cinayetler kabusumuz oluyor. Cinayetler, tecavüzler, savaşlar, insanın insana reva gördüğü nice şenaatler. Ne oluyoruz, neden bu hale geldik […]