Hangi yaştakiler çocuk, hangi yaş yolun yarısı, hangi yaş ihtiyar?

“Rüşt” diye bir kavram var. İnsanın reşit olması yani kendi kararını verebilir hale gelmesi anlamındadır bu.

Bu kavramın bir dini tarafı var, bir de hukuki anlamı var. 2015 yılında Türkiye’de yürürlükte olan yasalara göre bir insan ancak 18 yaşında reşit olabiliyor. Yani 18 yaşından küçük olanlar kendi başlarına karar vermiyorlar. Dünyanın birçok ülkesinde de bu yaş 18 fakat farklı olanlar, 16 veya aşamalı olarak 15’de rüştü başlatanlar da yok değil.

İslam dini sadece belli bir yaş ile sınırlamamış bunu. Ergenlik çağına giren her birey reşit olmuş sayılıyor. Buna dini terim olarak “mükellef” deniliyor. Yani Allah’ın (cc.) emirlerine uymak ve haramlarından sakınmak mecburiyeti bulunuyor.

Reşit olma yaşının büyük olması savunulurken çocukların çocukluklarını yeterince yaşamaları gerektiği ilk gerekçe olarak zikredilir. Modern popüler kültürün bu konuda birçok samimiyetsiz yaklaşımı da vardır. “Çocukluklarını yaşasın” denir ama daha 10-12 yaşında çocukların birbirlerine aşık oldukları diziler yapılır. Reklamlar, tüketim telkinleri her zaman daha küçük yaşlardakilerin yetişkinliğe özenmeleri teşvik edilir.

Siyasiler’in veya terör örgütlerinin küçük yaştakileri kullandıklarına çokça şahit oluruz. Gösterilerin ön saflarına çocuklar sürülür, taş atmaları için çocuklar ayarlanır. Suçlanınca da “daha çocuk” klişesi ile savunmaya geçilir. “Gezi Kalkışması” sırasında çokça gördük bu “daha çocuk” olanları. Ki gösterinin amacı da sadece ağaçları korumaktı(!). Oysa demir bilyeler uçuştu, insanlar öldü. Onlar “daha çocuk”tu. Balkonlardan attılar birbirilerini ama onlar daha çocuktu.

Yeri geldiğinde hamaset için söylediğimiz “Fatih’in İstanbulu fethettiği yaş”ta çocuklarımız ne yapıyor?

Rüşt yaşı küçülsün ve hemen iş hayatına girsinler demiyoruz. Hayatın gerçeğine baktığımız zaman köylerde, geri kalmış yörelerde veya fukara ailelerde çocuklar çok küçük yaşlarda çalışıyor, çalıştırılıyor, dilendiriliyorlar. Bütün bunlar yasak olup cezaya müstahak olsa da önü alınamıyor. Trafikte arabaların arasında mendil satanlar, arabanın camını temizleyenler veya para isteyenler.

Arabanızı yıkadığınız yerde çalışan çocukların yaşını hiç merak edip sordunuz mu? Otoparklarda çalışan çocuklar. Ayakkabı boyacılığı yapan çocuklar. Pazar yerlerinde çalışan çocuklar. Sanayilerde, atölyelerde çalışan çıraklar.

Bu gerçekten hareketle yapılan bazı yasal düzenlemeler aslında 16-18 yaş arasında da yarı zamanlı olmak kaydıyla çırak çalıştırılabiliyor. Ama tarlalarda, bahçelerde daha küçük yaşlarda çalışanların olduğunu da biliyoruz.

Suç örgütleri de bazı kanun açıklarından faydalanmak için çocukları kullanıyorlar zaman zaman. Sırf bu yüzden “taş atan çocuklar” sorunumuz vardı bir zaman ve bu yüzden “taş atan çocuklar yasası” çıkartıldı.

Görüleceği gibi “yaş meselesi” duruma göre, yöreye göre ve bünyeye göre farklılık arzedebiliyor.

Yaş meselesinde ikinci gariplik emeklilik yaşında kendini gösteriyor. Emeklilik yaşları ile sürekli oynanır. Yıpranma payı olan bazı meslekler vardır. Askerlik, polislik, gazetecilik gibi. Her meslek gurubu bir yıpranma payı almak ve daha erken emekli olmak için uğraşır. Geçmişte 36-40 yaşlarında emekli olanlar vardı. Sonra sosyal güvenlik açığı alıp başını yürüyünce emeklilik yaşları yeniden yükseltilmeye başlanır.

Teknoloji geliştikçe, hayat standardı yükseldikçe ortalama yaşam süresi de uzuyor. Emeklilik yaşının da sürekli düşürülmesi emekli sayısını arttırıyor. “Yaşlı” kavramına toplumun yüklediği anlam değişiyor ama yine de herkes erken emekli olmak hevesinde.

Emekli olanların da büyük bir bölümü kendi meslekleri dışında yeniden çalışmaya devam ettiklerini görüyoruz.

Emlakçıları gezin bakalım, büyük çoğunluğu emekli öğretmen, emekli polis, emekli maliyeci.

Bakkal dükkanlarında emekliler çalışır. Cafe açar emekliler. Mesleği dışında işler yapar. aldığı emekli ikramiyesi ile ticaret yapacağını sanır. Bir kısmı başaramaz ciddi zararlar eder. Zarar etmeyenler de kar da etmez ve eskisinden daha çok çalışır ve emekli maaşına talim eder. Uğraştığı yeni işi de sadece uğraş olsun diyedir. Nasreddin hocanın dediği gibi: “Dostlar alışverişte görsün.”

Recommended Posts

Genel GÜNCEL

Tükeniyor mu, tüketiyor muyuz?

Tabiatta hemen her şey bir mücadele içindedir. Hayatta kalabilenler bu mücadelede kendi ihtiyacı olan imkan ve şartları sağlayanlardır. Bitkiler çevre şartları, diğer bitkilerin etkileri ve hayvanların saldırılarından kurtulabildikleri ölçüde hayatta kalıp gelişir. Hayvanlar da benzer şekildedir. Güvenliğini sağlayan, beslenebilen, iklim şartları karşısında […]