Bir soru sordum sosyal medya’dan ve cevabını bekledim. Soru şuydu : “Ömer El-beşir eğer diktatör ise neden arap baharı buraya sıçramadı?”
İlgi çekti, paylaşıldı ama cevap niteliğinde olabilecek yorum ve değerlendirmeler göremedim. Çünkü klasik medyanın yönlendirmesi ile gündemde olmayan bir konuyu dile getiriyordum. Hiç kimsenin bir fikri yoktu bu konuda.
Oysa “Arap Baharı” diye tabir edilen, “Arap Uyanışı”da denilebilecek hareketler başladığında Sudan da konuşuldu bir ara. Ömer El-Beşir akıllı davrandı ve Temmuz 2011′de referandum sonucu Güney Sudan’ın ayrı bir ülke olarak bölünmesine rıza gösterdi.
2012 yaz aylarında “Arap Baharı Sudan’a sıçradı” şeklinde başlıklar gördük. ama nedense devamı gelmedi. Olup bitenleri anlamak için Sudan’ı analiz etmeye ve anlamaya ihtiyaç var.
Sudan hakkında yakın zamanda bir kitap yazan ABD’nin Sudan eski özel temsilcisi Andrew S. Natsios, parasının azalmasına ve bu durumun bir askeri ayaklanma ihtimali yaratmasına rağmen Beşir’in iktidarda kalmak için sinsi bir plan yaptığını söylüyor. Natsios’a göre Beşir kendi Arap aşiretinden 30 bine yakın adam alarak bir güvenlik gücü oluşturdu. Yeraltı kışlaları ve silah depoları olan bu güç, son savunma hattı olarak göreve hazır. Natsios, Beşir’e bağlı güçlerin, üzerlerine gelinmesi durumunda Sudan’ı yönetilemez hale getirmeye çalışacağını ve böylece militan İslamcıların iktidarı ele geçirebileceğini düşünüyor.
Ömer El-Beşir’in Ulusal Kongre Partisi’ni (UKP) kasteden Natsios, “UKP ister düşsün ister iktidarda kalsın, Kuzey Sudan’ın gidişatı konusunda iyimser değilim” diyor. Çatışmalar konusunda araştırma yapan Brüksel merkezli Uluslararası Kriz Grubu’nun Afrika Boynuzu projesi yöneticisi E. J. Hogendoorn, devrimci baskının arttığını ama çok önemli öğelerin eksik olduğunu söylüyor. Hogendoorn, “Mısır’dan farklı olarak Sudan’da şu an itibariyle, protesto hareketinin çekirdeğini oluşturabilecek Müslüman Kardeşler gibi örgütlü ve disiplinli bir parti yok” diyor.
Profesör John O. Voll, ordunun şimdiye kadar göstericilerin tarafını tutmadığını, oysa bunun 1964 ve 1985′teki rejim değişikliklerinde belirleyici etken olduğunu söylüyor. Göstericiler kendi hareketlerinin daha çok doğaçlama olduğunu kabul ediyor. Tutuklanma korkusu nedeniyle tam adını vermeyen Mona adlı genç kız, “Gösteriler örgütlü değil. Bizler sistemden bıkan Sudan halkıyız. Ülkemin doğal kaynaklar açısından ne kadar zengin olduğunu biliyorum. İyi bir hayatı hak ediyorum” diyor.
Ömer El Beşir ve Mursi
Mursi Sudanı ziyaret etmişti
Öğrencilerin Hartum’da geçen yıl sosyal medya yardımıyla harekete geçirdiği ufak gösteriler anında bastırıldı. Ama öğrenciler birkaç hafta önce yeniden ayaklandı ve huzursuzluk orta sınıfın yaşadığı semtlere de yayıldı. Bunun ardından, 22 Haziran’da göstericilerin ifadesiyle Kum Fırtınalı Cuma, daha sonra da 29 Haziran’da Dirsek Yalanan Cuma geldi.
Sadan’ı kısa da olsa gezmiş ve görmüş birisi olarak kişisel gözlemlerim de Sudan’da kolay kolay bir ayaklanmanın olmayacağı yönünde. Nedenine gelince;
1- Sudan’da gerçekten baskıcı bir rejim var. Üniformalı asker
ve polislerden daha çok sivil polisler var.
2- İnsanların birbirini şikayet etmesi, ispiyonlaması üzerine bir düzen oluşturulmuş.
3- Ziyarete gitmeyi düşünürseniz fotoğraf çekme konusunda dikkatli olun. Her an kolunuzdan tutup götürebilirler sizi. Fotoğraf çekilmesini istemiyorlar.
4- Her şeye rağmen ayaklanacak olan “İslamcılar” ise, büyük çoğunluğu Ömer El-Beşir’i de “İslamcı” olarak görüyor ve Emperyalist Dünya’nın onu alaşağı etmek istediğini düşünüyor ve dolayısıyla destekliyor. Ömer El-Beşir’in arkasında Esed gibi seçkin bir gurup değil gerçekten geniş halk kitleleri var.
5- Çin’in Sudan ekonomisinde etkin olmasının da bir anlamda Sudan’ın sırtını Çin’e dayadığı şeklinde değerlendirilebileceğini düşünmek lazım.