Bugün farklı bir deney yapalım.

Ceplerinizi boşaltın. Paraları, cüzdanınızı, kimliklerinizi, kredi kartlarınızı, cep telefonunuzu, anahtarlarınız, her şeyinizi. Evet evet herşeyinizi boşaltın. Evdeyseniz evde bırakın, işyerindeyseniz bir çekmeceye kilitleyip orada bırakın mesela. Bu şekilde sadece kendiniz, şahsınız olarak çıkın yola.

Böylece nereye kadar ve ne zamana kadar gidebilir ve yaşayabilirsiniz? Bir denediğinizi düşünün, derinlemesini düşünün bunu.

Eğer otobüs durağından öteye gidemiyorsanız fena halde yalnızsınız demektir. Gerçek anlamda sosyal çevreye sahip olup olmadığınızı böyle test edebilirsiniz. Çevrem var, sosyalim dediğiniz sanal bir ortam olmasın. Paranız, sahip olduğunuz ünvanlar, kimlikler, ait olduğunuz kurum ve kuruluşlar mı size değer katıyor yoksa siz kendiniz mi bizatihi değerlisiniz?

Örneğin paranız ve kredi kartlarınız olmadan hareket edemiyor musunuz? Bir bardak su temininde bile zorlanıyor musunuz? Öyle ya modern bir metropolde yaşıyorsanız her şey parayla. Çarşısında bir dükkanın önünde şöyle soluklanıp “evladım bir bardak su verir misin ceddinin hayrına?” deme lüksüne sahip değilsiniz. Bir bardak su 50 kuruş. Burada nostalji yaptığım düşünülmesin. Maddileşen ve bizi yalnızlaştıran hayat tarzına dikkatinizi çekmek istiyorum. Modern hayatı yaşayarak bile bu mümkündür.

Eminim evinize yakın bir market vardır. Büyük marketler zincirinin bir şubesi olsun bu. Oradaki müdürle, çalışanlarla bir ünsiyet, bir arkadaşlık kurmanızın önündeki engel nedir? Eğer böyle bir samimiyet ve arkadaşlık kurabilmiş olsaydınız herhangi bir gerekçeyle cepleriniz boşaldığında gidip ondan bir bardak su veya bir ekmek isteyebilirdiniz. Bunu dilenmek gibi anlamayın, bir dosttan, bir komşudan gayet normal olarak istenen bir yardım bu. “Lafı mı olur” diyorduk biz. Şimdi bu küçük cümleyi bile ne kadar az duyuyoruz farkında mısınız?

O marketteki kasiyerle arkadaş olmanızın önünde birçok engel vardır. Siz kişi olarak ne kadar girişken ve sosyal olursanız olun sistem sizi engelliyor. Arkada bekleyen müşteriler, kurulan kasa ve muhasebe sistemi, marketin dizaynı sizin robotlar gibi rolünüzü oynayıp gitmenizi zorunlu hale getiriyor.

Ancak zor zamanlarda birbirimize yakınlaşma, tanışma, komşu olduğumuzu, aynı mahalleden olduğumuzu hatırlama fırsatı buluyoruz. Bir deprem olduğunda, bir afet olduğunda hatta küçük bir trafik kazası veya iş kazası olduğunda robot olmadığımızı, insan olduğumuzu hatırlıyor ve yakınlaşıyoruz.

“Aaa, ben seni bir yerde hatırlıyorum galiba canım.”

“Evet ben şu markette kasiyer olarak çalışıyorum.”

“Adın neydi?”

Bunun dışındaki zamanlarda bize biçilen rolleri yaşamaktan öteye geçemiyoruz. Kasada sıraya gir, yemeğini al, ödemeni yap, ay sonunda kredi kartını öde, kapmanyalara katıl, hayatını yaşa.

Sosyal yaratık mıyız? Twitterda facebookta, foursquarede sosyalleşiyoruz ya. Farklı kimliklere bürünerek, dilimizin ve klavyemizin kemiğini kırarak habire yazıyoruz ya.

Recommended Posts

Genel GÜNCEL

Tükeniyor mu, tüketiyor muyuz?

Tabiatta hemen her şey bir mücadele içindedir. Hayatta kalabilenler bu mücadelede kendi ihtiyacı olan imkan ve şartları sağlayanlardır. Bitkiler çevre şartları, diğer bitkilerin etkileri ve hayvanların saldırılarından kurtulabildikleri ölçüde hayatta kalıp gelişir. Hayvanlar da benzer şekildedir. Güvenliğini sağlayan, beslenebilen, iklim şartları karşısında […]

sosyal buhran
Genel

Sosyal Buhran (mı?)

Haber kaynaklarına baktıkça canımız sıkılıyor, dehşete düşüyoruz, tüylerimiz diken diken oluyor. Masum çocukların ölümü günlerce, aylarca meşgul ediyor bizi. Gencecik çocukların cinnet halinde işledikleri cinayetler kabusumuz oluyor. Cinayetler, tecavüzler, savaşlar, insanın insana reva gördüğü nice şenaatler. Ne oluyoruz, neden bu hale geldik […]