Müslümanların siyasi olarak birlik halinde oldukları son örnek Osmanlı’dır. Batılı ülkelerin el ele vererek birçok cepheden yıllarca uğraş verdikten sonra yıkmayı başardıkları Osmanlı. Tarih kitaplarından Osmanlı’yı yıkıma götüren nedenleri okuduğunuzda sürecin 16 veya 17. yy.’da başladığını görürsünüz.
Şu gerçeği de hatırlattıktan sonra esas konuya döneceğim. 200-250 yıl ekonomik, siyasi, kültürel, bilimsel ve askeri alanda verdikleri uğraşla Osmanlı’yı yıkanlar geçtiğimiz 100 yıl boyunca boş durmuş olabilirler mi? Kanaatim odur ki 1700 ve 1800’lerde gizli mahfillerde yürütülen hummalı çalışmaların daha organize ve daha çetinleri bugün hala devam etmektedir.
Sevsek de sevmesek de İslam dünyasında birliğin son temsilcisi Osmanlı idi. Osmanlıcılık fetişizmi yapacak değilim. Fakat İslam dünyasının her haliyle perişanlığını gören, dünyadaki neredeyse bütün savaşların ve çatışmaların İslam dünyasında olduğuna şahit olan her münevver bıkmadan usanmadan İslam birliğinin gerekliliğini dile getirmeli ve savunmalıdır.
Şöyle bir göz gezdirin, savaşlar yaşanan bölgelerin hepsinin Osmanlı’dan geriye kalan bölgeler olduğunu göreceksiniz. Bütün bunlar adeta Osmanlı’nın yeniden dirilmesini engellemek için ciddi bir uğraş verildiğini gösteriyor.
Savaş ve çatışmalardan ancak uzlaşma ve birlik ile çıkılacağı tarihte defalarca tecrübe edilmiştir. Anadolu beylikleri aralarındaki çatışmaları bırakıp Kayı etrafında birlik olunca Osmanlı ortaya çıktı. Amerika’da kuzey güney savaşı ancak birlik olunca sona erdi ve bugünkü haline geldi. Avrupa yüzyıl savaşlarından ancak birlik olarak kurtulabildi.
İslam dünyasına düşen de her türlü ayrılığı bir kenara bırakarak, küçük ihtilafları gündemden kaldırarak birlik haline gelmeleridir. Bugün Suriye’de yaşanan sorunun halli, Filistin meselesinin çözümü veya Afganistan’ın kalıcı istikrarı buna bağlıdır. Bu süreçte batılı cephenin alttan alta mezhep çatışmasını körüklediği de gözle görülmektedir. Bu tuzağa düşmemek için Şii ve Sünni ayrılıklarını, hatta inanç, itikad ve fikir ayrılıklarını da gündeme getirmemek lazımdır. Birtakım münevver ve yazarların döne döne “ehl-i sünnet omurga”dan söz etmeleri, İran’ın sinsiliğinden dem vurmaları, kimilerinin İran’ı Moğollara benzetmeleri birliği engellemekten başka bir işe yaramaz. Bugün bunları değil nasıl İslam Birliği oluşturabileceğimizi konuşmalıyız. Tevhid inancında (monoteizm) biraraya gelmek yeterlidir.
Allahaşkına söyler misiniz? Amerika ile müttefik olabiliyoruz da neden İran ile düşman olalım.
Gerektiğinde Rusya ile, Çin ile ittifak için uğraşmak siyaseten doğru ise, Avrupa Birliği’ne girmek için 50 yıl kapıda bekliyorsak İslam Birliği hatırına Şia konusundaki ihtilafları bir kenara bırakmanın ne mahsuru olabilir?
Ne pahasına olursa olsun İran ile de, Mısır ile de, Suudi Arabisten ile de birlik oluşturabilmeli, İslam birliği için titiz, hummalı bir çalışma yürütmeliyiz. Bu ideal uğruna yıllarca uğraşmaya değer. Bu mesele sadece taktik bir mesele değil uzun vadeli 50 yıl, 100 yıl sürebilecek bir stratejinin altyapısıdır.
Daha somut adımları konuşacağımız bir yazıda bilişmek üzere…
NOT: Kamuda çalıştığımdan bugüne kadar siyasi konularda yazmamaya çalıştım. Ama artık kamuda olmadığıma göre rahatlıkla, çekinmeden fikirlerimi ortaya koyabilirim. Hakkımızdaki iddia ve iftiranın temizlenmesi konusunda da yargımıza güveniyoruz. Yargı sonucunda gerçeğin ortaya çıkacağına inancımız tamdır. Çürüklerin ayıklanması için bizim bir süre sıkıntı çekmemiz gerekiyorsa bunu da vatani görev biliriz. Şikayetçi değiliz. Yeterki hainler temizlensin.