Veysel okuldan mezun olduğunda hevesliydi ve güzl hayalleri vardı. Aklında birçok büyük proje vardı. Sadece kendi geleceği için değil ülkenin geleceği için de güzel hayalleri ve projeleri vardı. Hiç zor olmayacağını düşünüyordu.

Bilgi toplumunda lider konumuna yükselmek için zengin yeraltı kaynaklarına, büyük sermayelere ihtiyaç yoktu. Bilgiyi doğru ve iyi idare edersen, özellik bilişim alanında doğru adımlar atarsan küçük özkaynaklarla büyük başarılara imza atmak mümkündü.

Yazılımda yabancı bağımlılığının gelecekte çok daha çetrefil sorunlara yol açacağını biliyordu, onun için yerli çözümlerin desteklenmesi büyük önem arzederdi. Kafasında birçok detayı ile birlikte stratejisi net idi.

Daha mezun olur olmaz yurtdışındaki büyük firmalardan Google’dan, Apple’dan teklifler almıştı ama “Küçük hesaplar peşinden koşmak bana yakışmaz, ben ülkeme faydalı olmak istiyorum” diye düşünmüş ve hemen reddetmişti teklifleri.

Önce güzel bir sunum dosyası hazırladı Veysel. Özellikle hayalindeki projelerin en etkili makama Başbakana ulaştırılması gerekiyordu.

Konuyla ilgili atınması gereken adımları, yasa değişikliklerinin yapılması önemliydi. Sonra kamu kurumlarının konuya bakışı ve bilinçlendirilmesi önemliydi. Devletin destekleyeceği projeleri vardı. Kamu kurumlarının bilişim alanındaki yatırımlarında ana strateji önemliydi. Güvenlik konusunun herkes tarafından çok iyi anlaşılması gerekiyordu. Teknolojinin gelişiminin dünya siyasetinden ve dünya ekonomisinden bağımsız olmadığını anlatması gerekiyordu.

Örneğin veri transferi internet ağlarını meşgul eden en önemli konu ve verileri merkezi bir yerde toplamak maliyeti arttırıcı bir unsurdu.

Buna rağmen verileri merkezi bir data centerda toplayan bulut sistemleri giderek yaygınlaşıyordu. Bu sistemler o kadar kullanıcı dostu ve pratik hale getiriliyordu ki tercih etmemek mümkün değil.

Bunun iki temel kazanımı olacaktı. Birincisi sürekli artan veri transfer ihtiyacı internet bağlantısında kapasite artışını sürekli hale getirecek, bu da servis sağlayıcıların ekonomik olarak sürdürülebilir bir model sunacaktı. Yani 1 GB yetmeyince insanlar daha fazlasına abone olacak, daha fazla ödemeye razı olacaklardı, ekonomi büyüyecekti.

İkinci ve belki de en önemli ama aynı zamanda gizli maksat ise verilerin merkezi bir datacenterda olması veirler üzerinde gerek casusluk, gerekse istatistiki analiz çalışmalarının yapılabilmesinin kolaylığı idi.

Veysel bütün bu fikirlerini Başbakan’a ve Bakanlara ulaştırmak için uzun süre uğraştı. Bürokrasinin o sıkıcı koridorlarında, danışmanlarla, özel kalem müdürleri ile, memurlarla boğuştu ama sonunda pes etti. Kimseyle görüştürmediler. Attığı maillerin, gönderdiği mektupların ve dosyaların yerine ulaşıp ulaşamadığından bile emin olamadı.

Devlet kurumlarından ümidini kesince özel sektörden birkaç kuruma gitti, projelerinden bazılarını anlattı ve birlikte iş yapmayı teklif etti. Yatırım ortaklığı veya birlikte proje üretmek konusunda herkeste bir isteksizlik vardı. Daha doğrusu ya sunulan projelerin kendilerini aştığını söylüyorlar veya yeterince kazanç elde edemeyeceklerini düşünüyorlardı.

Veyselin projeleri bizim ürettiğimiz ve bütün dünyanın kullanacağı projelerdi. Yani gerçekten sahaya inmek istiyordu. Oysa ülkedeki yazılım firmaları kendi küçük köşelerinde oynamayı tercih ediyorlardı.

Bazıları ise sadece para kazanmaya konsantre olmuşlardı. Hiş öyle idealler, milli yazılım filan uğraşacak halleri yoktu.

Ağzını açan “abi bir çocuk telefona hohlayıp parmağıyla yazı yazan bir uygulama yapmış, bilmem kaç yüz milyon dolar kazanmış” diye başlayıp giden konuşmaları dinlemekten bıktı usandı.

Veysel sonunda pes etti. Google Türkiye ofisinde çalışmayı kabul etti. Önce Amerika’ya gitmeyi kabul etmeyeceğini en azından Türkiye topraklarında çalışmayı, hayallerinden vazgeçmeyip sadece ertelemeyi düşünüyordu. Zamanla, toplantılar için gidip geldikçe, çalışmalarını sürdürdükçe ve şirket içinde yükseldikçe fikirleri de değişti.

Şimdi California’daki merkezde çalışıyor. Amerika doğumlu bir hind asıllı ile evlendi. Türkiye’ye karşı bakışı oldukça olumsuz. Hatta türklerle konuşurken kendi akrabaları gibi bile görmüyor “siz Türkler” diye hitap ediyor.

Milliyetçiliğin hiç de matah bir nane olmadığını düşünüyor. İyi olan kazansın.

Recommended Posts

Genel GÜNCEL

Tükeniyor mu, tüketiyor muyuz?

Tabiatta hemen her şey bir mücadele içindedir. Hayatta kalabilenler bu mücadelede kendi ihtiyacı olan imkan ve şartları sağlayanlardır. Bitkiler çevre şartları, diğer bitkilerin etkileri ve hayvanların saldırılarından kurtulabildikleri ölçüde hayatta kalıp gelişir. Hayvanlar da benzer şekildedir. Güvenliğini sağlayan, beslenebilen, iklim şartları karşısında […]

sosyal buhran
Genel

Sosyal Buhran (mı?)

Haber kaynaklarına baktıkça canımız sıkılıyor, dehşete düşüyoruz, tüylerimiz diken diken oluyor. Masum çocukların ölümü günlerce, aylarca meşgul ediyor bizi. Gencecik çocukların cinnet halinde işledikleri cinayetler kabusumuz oluyor. Cinayetler, tecavüzler, savaşlar, insanın insana reva gördüğü nice şenaatler. Ne oluyoruz, neden bu hale geldik […]