Bunaldığınızda, sıkıştığınızda, çaresiz kaldığınızda, imkanlarınız tükendiğinde ne yapıyorsunuz?

Huzuru, rahatı nerede arıyorsunuz? Başkalarından birşey istemek, yardım dilenmek, sığınmak size zor mu geliyor? Kendinizi ezilmiş mi hissediyorsunuz? O halde sığınacağınız özel bir köşeniz olabileceğini düşündünüz mü?

Bir köşeye geçip beş duyu organınızı da kapatıp herşeyden uzaklaşabiliyor musunuz? Günün stresini, sorunlarınızı, endişelerinizi, anılarınızı, keyiflerinizi her şeyi ama her şeyi unutup sadece kendinizle başbaşa kalmayı deneyin. Gürültünün içinde ama gürültüyü duymadan, kargaşanın içinde kargaşayı görmeden varlığınızdan, maddeden uzaklaşıp kendinizden geçebiliyor musunuz?

Evet sorumluluklarınız var. Öğrenci olarak, anne olarak, baba olarak, memur olarak, komutan olarak, amir olarak, milletvekili olarak, çaycı olarak, fırıncı olarak. Sorumluluklarınızı, randevularınız, zorunluluklarınızı, borçlarınız, alacaklarınızı hepsini bir kenara itip hepsini unutup sadece kendinizi ve varlığınızı düşünerek kaç dakika geçirebilirsiniz?

O anda, herşeyi bırakıp kendinizden geçtiğiniz o anda neler hissedeceğinizi düşünebiliyor musunuz? Yıllarca ihtiyaçlar sizi motive etti, zorunluluklar sizi zorladı, başarı dürtüsü ile hareket ettiniz. Her birimizin sakin bir köşede dinlenme hayalleri vardır. Kimi zaman bu hayalleri birkaç günlüğüne tatil beldelerinde tatmin etmeye çalışırız. Kimi zaman emekliliğin hayalleri ile koştururuz. Oğlumuzu evlendirmek, kızımızı gelin etmek amaç haline gelir. Bunları da unutup, herşeyden uzaklaşıp bir süre çok kısa bir süre geçirmeyi deneyin.

Şöyle bir düşünün bir şehrin kalabalık meydanındasınız. Ortalık yerde kalakaldınız, hatta bir yolun ortasında. Polis memuru kolunuzdan tutup çekiyor farketmiyorsunuz, arabalar kornaya basıyor, herkes size bakıyor, söyleniyorlar. Kimi acıyor size kimi gülüyor, komik buluyor. Ama siz bunların hiçbirinin farkında değilsiniz. Farkına varsanız üzülecek, kaygılanacak, korkacak ve kaçmaya çalışacaksınız. Ama ne duyuyorsunuz, ne görüyorsunuz, ne de hissediyorsunuz. Dahası, görmeyip duymadığınızın da farkında değilsiniz. Utanılacak birşey de yok, korkacak bir durum da değil. Huzur tam da bu değil mi? Verdiğimiz örnek imkan dahilinde olan birşey değil. Bu duruma düşenlere biz hasta diyoruz. Ama bu duyguyu anlayabiliyor musunuz? Kendinden geçmek.

Bir futbol maçını seyreden seyircilerden beklenmedik hareketler görürsünüz. Çevre şartlarının, havanın, gürültünün farkında değildirler. Bir futbol topuna konsantre olmuş ve gol olduğunda milisaniye şaşmadan tüm tribünler birden havaya fırlayıp bağırır. Kendinden geçmişlerdir.

Sizin böyle kendinizden geçebilecek bir köşeniz var mı? Sessizce kendinizi dinleyeceğiniz, çevredeki hiçbir şeyi duymadığınız, içinizdeki tüm tasa ve gamı unutup, sadece kendi kendinizi düşündüğünüz oluyor mu? Hayır hayır planlarınızı, hayallerinizi de, umutlarınızı da unutacaksınız. Herşeyi, unutup sadece kendi kendinizle kalacağınızı söylüyorum. Rahatlamaz mıydınız?

Müslümanlar günde beş kez bunu yapıyorlar. Kendilerinden geçiyorlar. Necip Fasıl Kısakürek’in Büyük Doğu mecmuasında yayınladığı bir fotoğraf vardı. Bir itfaiye eri arka planda yangın devam ederken namaza durmuş, muhtemelen namaz vakti geçiyor olduğundan namazını eda ediyor. Bu fotoğrafı hazmedebilecek, kabullenebilecek kaç kişi var şimdi. İkindi namazı vakti geçiyorken yangını bırakıp namaza durur musunuz? Kendinizden geçebilir misiniz?

Amerikan dizi filmi Lost’un bir bölümünde Raymound ölmek istediğini ama kendisi dinamiti ateşlerse ölmeyeceğini başkası ateşlerse öleceğini söylüyordu. Jack, Raymound’un talebi üzerine bir dinamit ateşliyor ama kendisi de oradan uzaklaşmıyor. Raymound’un yerinden fırlayacakmış gibi bakan gözlerine aldırmadan bekliyor , sakin ve kendinden emin konuşmaya devam ediyor. Çünkü o dinamitin patlamayacağına inanmış. Ve patlamıyor. Burada göstermek istediğim tek yer “inanç”. Jack dinamitin patlamayacağına inandığından çok rahat ve sakin olabiliyor.

İnanç sizin kendinizden geçmenizi sağlayabilir.

Kendinizden geçebiliyor musunuz?

 

Recommended Posts

Genel GÜNCEL

Tükeniyor mu, tüketiyor muyuz?

Tabiatta hemen her şey bir mücadele içindedir. Hayatta kalabilenler bu mücadelede kendi ihtiyacı olan imkan ve şartları sağlayanlardır. Bitkiler çevre şartları, diğer bitkilerin etkileri ve hayvanların saldırılarından kurtulabildikleri ölçüde hayatta kalıp gelişir. Hayvanlar da benzer şekildedir. Güvenliğini sağlayan, beslenebilen, iklim şartları karşısında […]

sosyal buhran
Genel

Sosyal Buhran (mı?)

Haber kaynaklarına baktıkça canımız sıkılıyor, dehşete düşüyoruz, tüylerimiz diken diken oluyor. Masum çocukların ölümü günlerce, aylarca meşgul ediyor bizi. Gencecik çocukların cinnet halinde işledikleri cinayetler kabusumuz oluyor. Cinayetler, tecavüzler, savaşlar, insanın insana reva gördüğü nice şenaatler. Ne oluyoruz, neden bu hale geldik […]