Bir şeyler yolunda gitmediğinde biz buna sorun veya problem diyoruz. İster insanların çizmiş olduğu bir yol için olsun ister tabiatta var olan kanun ve kuralların aksine bir durum söz konusu olduğunda bu bir sorundur.
Sorun makinelerde ortaya çıktığında makinenin bir kullanma kılavuzu vardır, bir devre şeması vardır, bir el kitabı vardır. Bu bilgilere başvuran teknisyenler veya mühendisler sorunun kaynağını bulurlar ve çözüm arayışına başlarlar. Çözüm için de çoğu zaman standart hale gelmiş, zaten bilinen kalıpları vardır. İnsanlar arasında sorunlar yaşandığında da aslında teorik olarak aynı şeyler geçerlidir diyebiliriz.
İnsanı makineden ayıran üstün zekası, kalıplara sığmaz ve karmaşık düşünce ve davranış yapısı bazen sorunları anlaşılmaz, çözümleri ulaşılmaz hale getirir.
Dikkatleri üzerine toplayacağımız en önemli nokta sorunu önce anlamak gerektiğidir. Anlamak için dinlemek gerekiyor. Oysa çevrenize bakın, çözülemeyen, insanların birbirlerine düşman olduğu konularda çoğunlukla birbirlerini dinlememişlerdir. Eğer sorunun birkaç tarafı varsa tarafları dinlemek bir yöneticini ilk yapması gereken iştir. Kesinlikle dolaylı sözlerden ve dedikodulardan hareketle karar verilmemelidir.
Sorunu anladıktan sonra çözümü (herkesi memnun edecek en ideal çözümü) bulmaya geliyor sıra. Çözüm hiçbir zaman tek değildir mutlaka alternatif en az bir çözüm vardır. Ama olur ya çözüm tek görünüyorsa bunun herkesçe anlaşılması ve kabul edilmesi gerekir.
İnsanlar arasında yaşanan sorunlarda çokça yaşanan bir durum yanlış anlama veya yanlış anlaşılmadır. Biz genellikle insanların davranışlarına göre tavır belirleriz. “Selam verdim selamımı almadı, demek ki bana küskün”, “borç vermiştim üç ay oldu hala vermedi, bir de pişkin pişkin durmaz mı”, “ben yokken masamdan evrakları alıp yırtmış, aleyhime komplo çeviriyor”, “amirime gidip beni gammazlamış” gibi diyalogları çokça duyarız. Bunlardan bazılarının yanlış anlaşılma olduğunu, karşı tarafın unuttuğunu, farkına varmadığını ancak oturup samimi konuştuğumuzda anlarız.
Daha karmaşık ve gerçekten de insanların birbirleri ile husumet yaptıkları, fiili saldırı gerçekleştirdikleri durumlar da söz konusu olabilir. Şunu bilmek gerekir ki karşı tarafı anlamadan tam olarak sorunu anlayamayız. Karşı tarafı dinleyip, sadece dinlemekle kalmayıp kendimizi onun yerine koyup düşündüğümüzde olayın farklı boyutlarının da farkına varırız. Buna empati denir.
Eğer sizinle başka bir kişi arasında bir sorun varsa ve yapabiliyorsanız ikinizden de bağımsız ikinizi tanıyan birinin gözüyle bakın olaya. Mesela kendi kendinize şöyle söyleyin. B”en müdürümün yerinde olsam şöyle şöyle görürdüm olayı.” “Babamın gözüyle bir olaya bakayım”, “komşumuz Hayriye hanım aramıza girseydi hakem olsaydı şöyle olurdu.” Bu bakış açınızı kendiniz oluşturun ve hayal aleminde kendinizi ve karşıdaki kişiyi değerlendirin. Göreceksiniz ki çözüm bulmakta zorlanmayacaksınız.
İnsanlar arası ilişkilerde yaşanan sorunlarda kişiselleştirme sorunun anlaşılmasının önünde engeldir. Muhabere Okulunda eğitim görürken şöyle bir olay anlatmıştı eğiticimiz; “Tatbikat sırasında telsizlerden biri bozuluyor. Asteğmen o birliğin sorumlusu olduğu için derhal çözmesi gerekiyor. Astsubaya emir veriyor ancak astsubay sorunu çözemediğini söylüyor. Bunun üzerine asteğmen kendisi telsizin başına geçiyor. Uğraşıyor didiniyor ancak bir türlü sorunu çözemiyor. Tam o sırada daha üst rütbeli biri geçerken olaya şahit oluyor. Telsize biraz dikkatle bakınca arızayı bildirecek olan işaret ampulünün gevşetildiğini görüyor ve hemen astsubayla asteğmenin arasında bir geçimsizlik olduğunu anlıyor. Eğitici bu olayı anlatınca arkadaşlardan biri espriyi patlattı: “Arıza lambası yanmıyorsa astsubayla aramız bozuk demektir”
Gerçekten de arıza sinyalleri bile çalışmıyorsa insanların arası bozuk demektir.
Kişiselleştirme yapılan işin, davranışın kendisine karşı yapıldığını, kişisel olarak bir husumet veya rekabet olduğunu düşünmektir. Bunlar elbette olabilir, buna rağmen kişisel tepki vermeyip işini iyi yapma çabası içerisinde olanlar sorunları çok çabuk çözerler.
Sorunun doğru çözümünü bulabilmek konusunu biraz daha irdelemek gerekiyor. İyi anlamak için ne yapmalı? Hızlı çözümler üretebilmek nasıl mümkündür? Çözümlerin kabul görmesi için nasıl olmaları gerekir? Gibi sorular çoğaltılabilir. Bunları da daha sonra yazalım.