Hacc vazifesi için kutsal beldelerdeyiz. Burada ibadet kastı ile bulunduğumuzdan çevredeki inşaat haline, organizasyona, fiziki şartlara dair değerlendirmelere şimdilik gerek yok. Kaldı ki birçok kimse uzun uzadıya değerlendirmeler yapmışlardır. Ancak benim aklıma çok eski bir tartışma, belki de yürekte bir yara geldi ve takıldı.
Bu takılma haline sebep ise çoğunuzun duyduğu Kabenin yanıbaşına yapılan gökdelenler. Kabeyi nedve tarafından seyrediyoruz. Dolayısıyla tam karşımızda mescidi haramın bitişiğinde Suud kralının sarayı ve hemen yanıbaşında heyula gibi dikilen “Burc” veya “Zemzem Tower” görünüyor. Hatırladım da Suud kralı buraya saray yaptığından beri müslümanların tamamı tarafından eleştirildi. Hacca gidenlerin hemen hepsi sarayla ilgili bir eleştiri,de bulundu kimi zaman hakarete varan “zalim” diye anarak, kimi zaman korkarak bir serzenişte bulundu.
Şimdi bir imtihan veriliyor. Aklıma geldi, acaba zamanında suud kralını “zalim” diye eleştiren, kabenin yanıbaşında heyula gibi saray dikmesini yanlış ve edepsizlik sayanlardan kimileri zemzem tower’dan devre mülk almışlar mıdır? Acaba Suud kralı da müslümanlara “siz beni eleştiriyorsunuz ama imkan ve fırsat sizin elinize geçince bakalım ne yapacaksınız?” diye mi dikti bu kuleleri? Zemzem Tower’i büyük bir nimet olarak adlandıranları gördüm. Bilmem kaçıncı katta devre mülkü olduğunu her fırsatta dile getirenleri de gördüm. Hatta bu imkanın ibadete daha çok vakit oluşturması, Kabeyi seyretmenin sevabı v.s. gibi değerlendirmeleri de duydum. Bunların doğruluğu veya yanlışlığı ile ilgili bir söz söylemek bana düşmez. Sadece içimdeki bir hin şüpheyi su yüzüne çıkartıyorum.
Kralı eleştiren ben, kral olma yolu bana açıldığında acaba farklı mı davranacağım? Yolumuzun önderi, Efendimiz Hz. Muhammed Mustafanın eline imkanlar geçmedi mi? İsteseydi saraylar yaptırmaz mıydı? İsteseydi mescidine ipek halılar serdirmez miydi? Hadisi şeriflerde anlatılan mütevazi hayat, adeta yokluk içinde çile çekme hali sadece imkan olmamasından mıydı, yoksa bir anlayışı mı ifade ediyordu? Peygamberimize yünden yatak gelmedi mi, sadece bir gece de olsa o yatakta yatmak rahatsız etti de hemen onu reddedip hasır yatağa geri dönmedi mi?
Ben, zalim nefsin peşinden Kabenin yanıbaşında burc nimetinden faydalanıp, hareme gidip gelirken el açan zenci çocuklara 10’ar riyal verince çok mu cömert oluyorum?
Hazreti ibrahim biricik eşini ve yıllar sonra (120 yaşında iken) Allahın bahşettiği biricik oğlu İsmail’i sadece ama sadece Allahın Emrini yerine getirmek (buna İslam dininde kulluk deniyor. Yani Allahın emrettiği şeyi yapmak) için ıssız bir çölde bırakıp döndü. Peki biz buraya hangi kıymetimizi hangi canımızı bırakıp döneceğiz?
Eleştirdiğimiz durumlarda dikkatli olmalı diye düşünüyorum. Eleştirdiğimiz halin aynısı bizim başımıza geldiğinde savunduğumuz şeyi mi yapacağız yoksa “şimdi durum çok farklı” diye çeşit çeşit bahane ve yorumlar mı yapacağız? İmrendiğimiz durumlar için de bu geçerli. İmrendiğimiz “ahh” çekerek, “keşke” diyerek yerinde olmayı istediğimiz kişilerin halleri bizim başımıza da aynen gelebilir. Bu durumlarda ne yapacağız?
Hacc imtihanı büyük bir imtihan. Hayatın ve hayat felsefesinin sorgulanması yapılıyor burada. Önce ihrama bürünüp hepimiz eşit olduğumuzu hatırladık. Sahi Allah katında eşit olduğumuzu her fırsatta söylüyorduk da kaçımız kardeşi için kendi rahatından, kendi varlıklarından birşeyler verebildi? Verenlerden Allah razı olsun.
İslam dini çok büyük bir din, çok yüce bir din. Ancak müslümanlar İslamın mesajını insanlara ulaştırmakta çok zayıf kalıyorlar. Hacca gidenlerin hepsinin gördüğü ve eleştirdiği detaylar vardır. Bunları dinlediğinizde çoğunun eğitimsizlikten ve kültürsüzlükten kaynaklandığını görürsünüz. Ve hala dünyadaki tüm müslümanların üzerinde ittifak ettikleri bir eğitim programı yok herhalde. Yani bir müslüman çocuğun sırasıyla şunları öğrenmesi lazım, dolayısıyla gerek eğitim kurumları gerekse anne ve babalar bu programı çocuklarına uygulasınlar diye tavsiye niteliğinde bile bir program var mı bilmiyorum. Eğer varsa ve bilmiyorsak bunu öğrenmek veçevermize de yaymak boynumuzun borcu olsun.
Bu duygularla önce kendi halime, sonra aileme, çevremdeki derbeder islam alemine ağladım. Rabbimden istedim. Kendim için de benden dua isteyen yakınlarım ve dostlarım için de istedim. İstediği yerine getirilmeyince kendini yerlere atıp avaz avaz bağıran çocuklar gibi yapmak ve öylece yalvarmak istedim Allah’a. Aynen bir çocuk davranışı ile ve aynen bir çocuk diretmesi ile istemeliyiz Allah’tan. Yok denilmeyeceğini bile bile, reddedilmeyeceğimi bile bile ama nasıl olsa rahmeti bol diye gevşemeden istemeliyiz. Korku ve ümidin tam ortasında, amelimize güvenmeden onun rahmetine ve bağışlayıcılığına tam sığınarak istemeliyiz.
Hepinizin Kurban bayramını tebrik ediyorum.

Recommended Posts

Genel GÜNCEL

Tükeniyor mu, tüketiyor muyuz?

Tabiatta hemen her şey bir mücadele içindedir. Hayatta kalabilenler bu mücadelede kendi ihtiyacı olan imkan ve şartları sağlayanlardır. Bitkiler çevre şartları, diğer bitkilerin etkileri ve hayvanların saldırılarından kurtulabildikleri ölçüde hayatta kalıp gelişir. Hayvanlar da benzer şekildedir. Güvenliğini sağlayan, beslenebilen, iklim şartları karşısında […]

sosyal buhran
Genel

Sosyal Buhran (mı?)

Haber kaynaklarına baktıkça canımız sıkılıyor, dehşete düşüyoruz, tüylerimiz diken diken oluyor. Masum çocukların ölümü günlerce, aylarca meşgul ediyor bizi. Gencecik çocukların cinnet halinde işledikleri cinayetler kabusumuz oluyor. Cinayetler, tecavüzler, savaşlar, insanın insana reva gördüğü nice şenaatler. Ne oluyoruz, neden bu hale geldik […]