Bu milletin ilk defa bu kadar dobra, bu kadar mert bir devlet adamı oldu.
İlk defa bir devlet adamı en üst düzeyde İsrail cumhurbaşkanının yüzüne çekinmeden ve korkmadan “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” dedi Davos’ta van minüt çıkışıyla.
İlk defa BM genel kurulunda açık ve net bir ifadeyle “dünya beşten büyüktür” dedi. Savaş lobilerine, emperyal güçlere en üst perdeden meydan okudu.
Bunun karşısında “İslamcı” diye adlandırılan, İslam adına şu ya da bu faaliyeti yürüten kimseler ve organizasyonlar geçmiş yanlış alışkanlıklarıyla ürkekçe, dolaylı ve dolambaçlı yollarla kendilerini ifade etmek için ıkınıp sıkındılar. Oysa İslam hem bir din hem bir bir medeniyetin adıdır. Batılı hakim medeniyetlerin “din” kavramına bakış açıları hristiyanlığa bakış açılarıdır ve diğer bütün dinleri de aynı gözlükle görürler. Ortaçağda insanların içine şeytan kaçtığını söyleyip yakan kilisenin, afaroz eden kilisenin, din adamlarını tanrılaştıran, bilimi inkar eden, bilim adamlarını yargılayan kilisenin sonucu olarak bu bakış açısı kendi içinde tutarlıdır. Laiklik anlayışı bundan dolayı çıkmıştır ve batının ilerlemesini sağlamıştır ve bu da yerindedir.
Ama İslam sadece bir din değil bir medeniyettir. Bu medeniyet yüzyıllarca insanlığa iyilikten başka bir şey vermedi. Bilimin ilerlemesine büyük katkılar sağladı, yedi iklim dört bucağa barış ve huzur getirdi. Dünyanın gördüğü büyük felaketlerden olan moğol istilasının bertaraf edilmesi, haçlı saldırıları ve olanca zulümlere rağmen Müslüman, Yahudi, Hristiyan, Süryani, Yezidi ve daha birçok din mensuplarının İstanbul’da, Beyrut’ta, Hatay’da, Diyarbakır’da, Bağdat’ta, Soyfa’da, Delhi’de birarada yaşayabilmelerini sağlayan İslam medeniyetiydi.
Kısır tartışmaları bir kenara bırakın artık. Hurafeleri tartışmanın, basit çelişkilerle uğraşmanın yeri ve zamanı değildir. İslam’ın ana prensipleri, temel sabitlerinin erdemli ve insanca olduğu gün gibi ortadayken çekingen tavırlara gerek yok. Kötü örneklerin olması iyi örneklerin doğruluğuna zarar vermez. Doğru neyse onu dobra dobra söyleyebilmeliyiz.
Silah ve savaş ekonomisi ile enerjinin yakıcı ve yıkıcı rekabeti arasında sıkışan dünya ekonomisini kurtaracak olan İslam medeniyetidir.
Giderek tükenişe doğru giden dünyanın, tüketim ekonomisi ile tükenişe gideceği ortada. Fosil yakıt mı, yenilenebilir enerji mi tartışması bile kısır kalmaktadır artık. Tek yolun yaşam tarzını değiştirmek olduğunu savunan konunun uzmanları bunun nasıl gerçekleşeceğini söyleyemiyorlar. Ben söyleyeyim; İslam’ın kanaat ekonomisi tek kurtarıcımızdır.
İnsanı mutlu edecek yegane yol İslam’ın huzur vadeden manevi iklimi ve İslam Tasavvufudur.
Gittikçe artan ve büyüyen terör belasını yok etmenin yolu da İslam’dır. Bakmayın savaşı ekonomik canlanma için kullanan batının bilerek pompaladığı İslamofobi balonlarına. Haşhaşileri nasıl bertaraf ettiysek, Moğollar nasıl tarih sahnesinden silindiyse bütün terör örgütleri de elbette yok olup gideceklerdir.
Tek bir yol vardır İslam’ı her şeyi ile göğsümüz gere gere savunabilmeliyiz.
Cılız sesleri boş verin.
İslam, hedefi net belli olmayan, suçsuz değil bir insanın, suçsuz bir hayvanın zarar görme ihtimali varsa uçaktan bomba atılmasını uygun görmez. Tarihimize bakın. Karıncaların ordunun yolu üzerinde olduğu durumlarda neler yapılmış, yaban hayvanlarına nasıl davranılmış görün.
İslam başkasının hayatına müdahale etmeyi “şunu yap, bunu yapma” demeyi baskı kurmayı doğru bulmaz. Gerçek İslam’ın yaşandığı devirleri inceleyin binlerce ders niteliğinde olay göreceksiniz.
Sadece Osmanlı’ya da takılıp kalmayın. Asrı Saadetten başlayarak Endülüs, Selçuklu, Emevi, Abbasi zamanlarını inceleyin. Elbette her dönem yanlış uygulamalarla da karşılaşabiliriz. Yanlışları eleyip doğruları örnek alacak akıl ve izan terazisine de sahip olmalıyız. Hamaset ve milli duygular bizi yanlış değerlendirmeye sevketmemeli. Atam da olsa yanlışına yanlış diyebilmeliyim. Başka medeniyetlerin de iyi taraflarını alıp uygulayabilmeliyim. Japonların, Çinlilerin veya İngilizlerin varsa örnek alınacak iyi yönlerini alabilmeliyiz. Ama ondan önce İslam’ı iyi anlamalıyız.
Tek bir yol vardır dünya barışının, bütün insanlığın kardeşçe yaşamasının yolunun İslam medeniyetinin yeniden dünyaya hakim olmasından geçtiğini idrak etmeliyiz. İslam medeniyetinin dünyaya hakim olması demek de emperyalist anlayışla bir ülkenin herkesi idare etmesi anlamına gelmez. Herkes kendi yönetimini kurar. Ama doğru İslam’ı yaşadığı zaman aynı huzur iklimine sahip olur.
Hülasa…
Göğsümüzü gere gere İslam’ı savunabilmeliyiz.