“11 Eylül saldırılarından sonra Amerikan medyasının atıf yaptığı kitapların başında gelen Gizli Ajan, terörizm konusunda yazılan ilk romanlardan biri ve bir başyapıt olarak anılmakta. Joseph Conrad’ın Greenwich Gözlemevi’ndeki gerçek bir bombalama eyleminden esinlenerek yazdığı bu roman, politik şiddetin anlamsız doğasını sergilemekte.
Gizli Ajan, bir casusluk ve politik şiddet romanı olarak tanımlansa da, aynı zamanda insan psikolojisine dair derinlikli, sarsıcı gözlemleri ve çözümlemeleriyle, ortaya koyduğu unutulmaz karakterlerle, Conrad’ın yirminci yüzyılın ilk büyük yazarı olarak tanınmasını sağlamıştır. Bundan yaklaşık yüz yıl önce ilk yayımlandığında karanlık doğası nedeniyle sansasyon yaratan bu kitap, bugün hâlâ tüm dünyada ilgiyle okunmaktadır. Gizli Ajan’da masum insanların ölümüyle sonuçlanan böylesine “anlaşılmaz” eylemlerde bulunanların zihinlerinde neler olup bittiğini açığa çıkaran Conrad, terörizmin günümüzdeki “açıklanamaz” yıkıcılığına ilişkin öngörüleri nedeniyle edebiyatın Nostradamus’u olarak adlandırılmaktadır. ”
Kitabın arka kapağında böyle yazıyor. Bu romanı okurken bir an önce bitmesi için sürekli bir sabırsızlık taşıdım üzerimde. Çünkü ta başından beri okuyucu olarak bazı sırları biliyordum. Değişik dönümnoktalarında yeni düğümler atılıyor ve yeniden heyecanla sarılıyorsunuz kitaba.
Olayın akışı normal devam ederken küçük bir iki diyalogun arasına kahramanlardan birinin başka bir zaman diliminde yaşadıkları veya zihninden geçen olaylar o kadar geniş yer alıyor ki zaman zaman dönüp bir önceki bölüme göz atmak, nerede kalmıştık demek gerekiyor. Az da olsa kelile ve dimnenin içiçe hikayelerine benzetebiliriz bunu. Ama daha çok hikayeler değil kitabın olay zincirinin dışında kalan ayrıntıları anlatmak için seçilmiş bir yol bu.
Yirmi birinci yüzyılın yeni bir tabiri olan “canlı bomba” benzeri bir olayla karşı karşıyayız. Ama olay 19. yüzyılda gerçekleşiyor. Bir canlı bomba veya sivilleri hedef alan bir bombalama neden yapılır. Burada görev alan özneler nasıl bir düşünceye sahiptir ve o anda neler hisseder?
Bu kitabı okuduktan sonra dedim ki: “canlı bombalar, teröristler, ajanlar hepsi de günahlarını boyunlarında taşısalar bile başka birilerinin etkisi ile yapıyorlar bu eylemlerini. Çok farklı sebeplerle ve farklı şekillerde kandırılmış veya ikna edilmiş olabilirler. ama hepsi de yaptıkları işin iyi bir şey olduğuna inanıyorlardır.”
Terörörü önlemenin yolu bu beyni yıkanmış insanları bertaraf etmek değil bu beyin yıkayıcıları engellemek olsa gerektir. Romanda bu terör saldırısına sebep olan ve yönlendiren kişi bir ülkenin büyükelçisidir. Toplumda infial uyandırmak (bazılarının tabiri ile uyarmak ve dikkatleri çekmek) için “birkaç yere bomba attırmak” terörün kaynağı olabilir mi?
İpin ucundaki kuklalara hoşgörülü olamayız, ama ipi uttan kuklacılara hiç meydan vermemeliyiz.
Altı üstü bir roman okudum, ama kafam allak bullak oldu. 19. yüzyılda bunlar oluyordu, şimdi yine aynı şeyler oluyor. Ne kadar ilerledik acaba? Kaç arpa boyu?