Şiddet biraz daha fazla gündemimize girdi. Öğretmenler günü olunca da okullarda yaşanan şiddet ön plana çıktı.
Okullarda şiddet her gündeme geldiğinde zikredilen “Kurtlar Vadisi” bugün de gündemdeydi. Sabah gazetesi “Kurtlar Vadisi’nde öğretmen olmak” diye manşet attı. Gazeteyi okuyunca biraz düşündüm, gerçekten de tek suçlu Kurtlar Vadisi miydi?
Uzun süredir eğitim çevrelerinde tartışılagelen bir konudur bu. “Kurtlar Vadisi ve benzeri”(!) dizilerin şiddete yönelme üzerindeki etkileri tartışılmaktadır. Bir düşünceye göre bu filmler gerçekte var olan şiddeti gözler önüne sermekte, bir tür bilgilendirme yapmaktadır. Bazıları da kışkırtma unsurları içerdiğine vurgu yapmaktadırlar.
Konu elbette sadece okullarda şiddetle sınırlı değildir. Okullarda yaşanan şiddet olayları eğitim sözkonusu olduğu için önemlidir. Ancak toplumun her noktasında şiddete eğilim, stresli ve gergin insanlar ve suçtan nemalanan mihraklar vardır. Suçluları güvenlik güçleri aramaktadır. Suçların artmasının suçlusunu bulmak da yöneticilere ve aydınlara düşmektedir. Fikir üretenler, eğitimciler ve medya suçlu aramaktan vazgeçip çözüm bulmalıyız.
Gazetelerden okuduğumuza göre sosyal alanda akademisyenlerimiz araştırma yoksulu haline gelmişlerdir. Bir yıl boyunca hiç bilimsel araştırmanın yapılmadığı fakülteler mevcuttur. Hukuk fakülteleri, sosyoloji bölümleri, eğitim fakültesi akademisyenleri araşatırmalar yapıp gerçekten insanlarımızı suça iten nedenleri objektif verilerle ortaya koymalıdır. Ama siyasi anketler gibi olmamalı bu araştırmalar. Eğer birilerini suçlamak için önyargılı çalışmalar yapılacaksa bu da emeğin boşa harcanması olur. Hemen arkasından da çözümler gelmeli.
Özellikle eğitimci arkadaşlar şiddet sözkonusu olduğunda söze “televizyon, diziler v.s.” diye başlıyor ve suçu başkalarına atma telaşında ise çözümden uzaktır. “Bu eğitim sisteminde ancak bu kadar” diyerek pes etmek çözümsüzlüktür.
Oysa her zaman çözüm için birtakım çabalar mümkündür. Öğretmenler çocukları şiddetten uzak tutmak için bazı çalışmalar yapabilirler. Aileler çocuklarını zararlı alışkanlıklardan uzak tutmak için çabalayabilirler.
Suçlu meselesine gelince; bence tek suçlu yoktur. Özellikle büyük şehirlerde kapkaç ve hırsızlığı organize olarak tırmandırmak isteyen terör mihrakları suçlu değil midir? Çocuklarımıza başkalarına özendirme hastalığını bulaştıranlar suçlu değil midir? Amerika ve müttefiklerinin dinmek bilmeyen savaş ve sömürme hırsları hiçmi şiddeti körüklemez? Hayatın her alanına işleyen kapitalist anlayış ve gelir dağılımndaki adaletsizlik hiç mi suça itmez? Bilgisayar oyunlarının (nedense biz bir konuya eğildik mi diğerlerini unutuveriyoruz), internet kafelerin çocuklarımızın bozulmasında hiç etkisi olmadı mı? Dindar kisvesi ile birleştirilmeye çalışılan yüzyılın icadı “CANLI BOMBA” şiddeti hiç mi etkilemedi? Kültürümüzü müzelik hale getirenler suçlu değil midir? Kitap okuma oranımızın düşmesi başlı başına suçlusu aranması gereken bir sorun değil midir?
En önce yapmamız gereken suçlu arama hastalığından vazgeçmektir. Milli Eğitim Bakanımız Hüseyin Çelik bile eğitimde suçlu aramakta ve 1978′deki öğretmen alımlarını suçlamaktadır. Evet 1978′deki öğretmen alımları da 1996′daki öğretmen alımları da yanlıştır. Ama artık bunu tartışmanın bir anlamı yok. Şu anda birbirimizi suçlamaktan vazgeçip doğruyu bulma telaşında olmalıyız.
Suçlama furyası sonucu “Kurtlar Vadisi” dizisinin yönetmeni ilginç ve yersiz bir tepki gösteriyor. “Şiddetin kaynağı benim veya başka bir meslektaşımın çektiği diziler veya filmler değil. İşte toplumdaki yanlışlıklar” diye “Pars-Kiraz Operasyonu” adıyla bir sinema filmi çekiyor. Film çekmesi yanlış değil ama “şiddete öyle yöneltilmez, böyle yöneltilir” diye gazetelere yansıyan saldırgan tutum yanlıştır.