ÖZÜN ÖZÜ: Gerçek anlamda bir barışın olabilmesi için yeryüzünde yaşayan bütün insanların veya en azından büyük çoğunluğunun benzer amaçlara ve benzer düşüncelere sahip olmaları gerekir.
ÖZET: Barış herkesin dilinde. Barışı en çok kullananlar silahlara sahip olanlar, çatışmaları ve kavgaları eksik olmayanlardır. Barış nutukları bir avantaj elde etmek, rakibe karşı güçlü pozisyona gelmek için kullanılmaktadır. Çıkarların çatıştığı dünyada, güç elde etmek için art niyetli nice çalışmaların yapıldığı günümüzde barışa oldukça uzak olduğumuzu söyleyebiliriz.
***
Şunu en baştan belirtmeliyim ki dolaylı kaygılar taşımadan kavramları ve fikirleri tartışabilmeliyiz. Bu hatırlatmayı yapmamın sebebi maalesef dünyamızda bazı kavramların anlam kaymasına uğradığı veya bazı kesimler ve örgütler tarafından üzerine farklı ipotekler konulduğu gerçeğidir.
Barış kavramı çokça telaffuz edilen ve herkesin anlamak istediği gibi anladığı bir kavramdır. Hem anlam kaymasına uğramıştır hem de herkes kendi çıkarı doğrultusunda ipotek koymaktadır. Kimi zaman da bu kavramı hiç konuşmamak şeklinde tezahür eden bir durum vardır ki bu da kavrama yönelik ipotekleri arttırmaktadır.
Barış, sözlüklerde savaşın bitirilmesi, anlaşmaya varılması veya savaşın olmadığı dönemler olarak açıklanır. Bir başka anlamı da uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile oluşturulan ortam şeklindedir.
İnsanlık tarihi savaş, kavga, çatışma ve yıkımlarla doludur ve bu durum günümüzde hala devam etmektedir.
Konuşarak anlaşamadıkları her fırsatta yumruklarını birbirine sallayanlar barış getiremez.
Kendi düşüncelerini tek gerçekmiş gibi sunan, kendi çözümü kabul görmeyince rakibini bertaraf etmeye çalışanlardan barış beklenemez.
İnsanların kedi için, tavuk için (söz konusu hayvanların konuyla hiç ilgisi olmadığı halde) birbirlerine düşman olduklarını düşünürsek barışın ne kadar zor olduğunu görebiliriz.
Hala silahlanmaya ayrılan paranın yüksek olduğu, ülkelerin silahları ile övündüğünü düşünürsek barıştan söz etmenin ne kadar anlamsız olduğunu görebiliriz.
Hele son yıllarda silah üretiminin artmasının yanı sıra bir çok sözüm ona süper gücün terör örgütlerine silah hibe ettiklerini düşününce barışın istenmediğini anlayabiliriz.
Herkesin kendini haklı, kendi camiasını, çevresini ailesini en asil, en iyi, en üstün gördüğü bir dünyada barış nasıl gerçekleştirilecektir bilinmez.
Vatan sevgisi ve milli duygularla bağnazlığın, ırkçılığın karıştırıldığı bir dünyada barışa ümit bağlanmaz.
Ulusçuluk, kavmiyetçilik, ırkçılık ne derseniz deyin irili ufaklı gruplar devletçikler kurmaya çalışırken dünyanın bir tarafı silah üretip çatışmaları ve savaşları körüklerken barış nutukları atanların kim olduğunun ne önemi var.
Daha küçük ölçeklerde ele alalım konuyu. Akrabalar arasında, mahallelerde, köylerde birbirleri ile kavgalı, hasım rakip milyonlarca kimse yok mudur? Bu tür düşmanlıkların tamamen bittiği bir dünya hayal edebilir miyiz?
Cehalet arttıkça kişisel hırs ve karşısındakine zarar verme ihtimali yani kavga ve çatışma ihtimali artmaktadır. Eğitimli insanlarda ise daha çok avantaj elde etmek için stratejik ve taktik adımlar atılması, yasaları kendi lehine yorumlama gibi dolaylı çabalarla yine aynı sonuca gidildiği görülmektedir.
İnsan doğasını biliyorsak bunun imkansız olduğunu da biliriz.
İnsan bu kadar bencil oldukça barıştan söz edemeyiz.
İnsanda hırs, kin, nefret var oldukça barıştan söz edemeyiz.
Fitne, ayak oyunları, söz taşıma, kışkırtma, fesat, dedikodu var oldukça barıştan söz edemeyiz.
Hatta suizan var oldukça barıştan söz edemeyiz.
İnsanlar kendi çıkarı söz konusu olduğunda veya suçtan yırtmak için yalan söyledikçe barıştan söz edemeyiz.
Rekabetin en üst düzeyde olduğu modern hayatta barıştan söz etmek gerçekten zor görünüyor.
Yine de uyum, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ortamı oluşturma anlamında barış için bir çaba gösterebiliriz. Bunun için insana ulvi bir amaç sunulmalıdır. Kişiler arasında da ülkeler arasında da sorunlar olacaktır. Bu sorunlar hakkaniyetle ve adalet çerçevesinde çözülebildiğinde barış ortamı sağlanabilir.
Adalet anlayışı kilit role sahiptir. Adaletin ortaya konulabilmesi için güçlünün hakimiyeti olmamalıdır.
İnsanın hata yapan bir varlık olduğu ortadadır. Hatasını kabul etmek ve cezaya razı olmak da adaletin tesis edilmesi için büyük öneme sahiptir. Adalete boyun eğmeyen ve cezasına rıza göstermeyenler yeni suçlar ve yeni sorunlar ortaya çıkartmaktadır.
Çatışma ve kavgaya ortam sağlayan diğer tüm kötülükler ortadan kaldırılmadıkça, erdem ve ahlaka verilen değer yaygınlaştırılmadıkça barış bir hayal olur.
Barış için mücadele ettiğini söyleyen kişi ve grupların bile kendi içlerinde sık sık anlaşmazlıklar ve fikir ayrılıkları yaşaması mümkündür.
O halde barış hayali sadece bir ütopyadan mı ibarettir?
Bilgi toplumunda bilginin üretilmesi ve yayılması kolaylaştıkça çatışma ve barışla ilgili konular da gittikçe karmaşık bir hal alıyor. Manipülatif haberlerin hızlı bir şekilde yayılması, iftiraların çok kolay sahte delillerle delillendirilmesi fitne ihtimallerini arttırıyor. Bir taraftan güven ortadan kalkarken söz konusu manipülasyonların ve yanlış bilgi yayma çalışmalarının sadece bireysel değil, devletler ölçeğinde de yapılıyor olması, istihbarat örgütlerinin bunu bir taktik olarak kullanması zemini kaypak hale getiriyor.
Barış için önce ahlak ve maneviyata önem vermekten başka çıkar yol yoktur.
13 Ağustos 2021 Cuma