Birşeyleri kendilerine dert edinenler çoğaldıkça toplumsal dertlerimiz azalacaktır şüphesiz.

Çağın veba niteliğindeki hastalıklarından biri bencilliktir. Bazı klişe sözler vardır ki söylenince herkes aynı fikirdeymiş gibi tavır alır. Örnek mi? “Bana değmeyen yılan bin yaşasın.” sözünün yanlışlığını herkes söylemez mi? Yok ben aynen böyle düşünüyorum diyen kimseyi görmedim.

Amaaa…

Kalabalık bir kaldırımda yürürken yerde yatan birini gördüğünde hiç kimse yanına gidip bakmayı istemez. Ne olmuş acaba diye sormaz. Noolur, nolmaz efendim. Adam numara mı yapıyor, yankesici midir? Öyle ya… Kendini yere atıp sonra insanların duygularını istismar eden hırsızların olduğunu televizyonlar bize söylemedi mi? İyisi mi bulaşmayayım.

Trafik kazası mı olmuş. Hemen koşar mısınız? Yardıma ihtiyacı olan biri var mı, ambulansa haber verildi mi? Ne kadar üstünüze vazife.

Akşam evde otururken alt kattan gürültüler, bağrışmalar, çığlıklar gelse hemen çıkıp bakar musunuz? Komşuya bir şey mi oldu, yardıma ihtiyaç var mıdır der misiniz?

Kamu kurumlarından biri görevini doğru yapmıyor. Evinizin sokağında çöpler toplanmamış, yolda bir bozukluk var. Sokak lambalarının gündüz yandığını gördünüz. Herhangi bir uygulamanın doğru olmadığını, düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz.

Kaçımız peşine düşüp, ilgili yerlere bildiriyoruz?

Mahalle caminizeki cemaatin çoğalması gerektiğini düşünüyorsunuz. Peki komşularınızdan hiç cemaate gelmeyenler var mı? İmamı, müezzini de yanınıza alıp onları ziyarete gitmeyi düşünseniz nasıl olur. “Komşu, seni hiç aramızda göremiyoruz. Madem öyle biz de komşuluk hakkı bir ziyaret edelim dedik. Arada bir de olsa seni camide görmek istiyoruz.” deseniz kimin itirazı olabilir. İmamlar böyle bir vazife üzerilerine alamaz mı?

Gençlerin daha faydalı uğraşlarla, eğlencelerle, sosyal faaliyetlerle meşgul olması gerektiğini düşünüyorsunuz. Peki muhtarınıza bu konuyu söyleseniz ne der acaba? Muhtar mı, o sadece evrak imzalayıp para almak için değil miydi? Belediyeye, çevredeki derneklere, gençlik spor merkezlerine, il müdürlüklerine, aile ve sosyal politikalar il-ilçe müdürlüklerine ziyarete gidip fikirlerini anlatsanız dinlemezler mi acaba?

Dinlerler mi ki?

Emin değilim ama dertlerimizi dert edinecek kimselere ihtiyaç var. Mahalleden, apartmandan ve siteden de birilerinin (bizlerin) dert edinmesi lazım, kamu kurumlarındaki görevlilerin de odalarından dışarı çıkıp, sıkıcı protokol görevlerini amaç edinmekten kurtulup daha basit gibi görünen bu dertleri dert edinmeleri gerekiyor.

Bunlar basit şeyler gibi görünebilir. Bizim daha derin mevzulara, daha geniş vizyonlara ihtiyacımız var diyenler çıkabilir.

Evet ülkemiz, milletimiz bölgesinde lider olma vizyonuna sahip olmalıdır. Stratejik hedeflerimiz ve sahip olduğumuz insan kaynağının avantajı ile bu liderlik vizyonuna topyekün bir toplumsal restorasyon ile ulaşabiliriz. İşte bu restorasyon dediğimiz şey bu küçük meseleleri dert edinen insanlar sayesinde olacaktır.

Sembolik projelerle “çalışıyor”muş imajı oluşturmaya çalışanlara değil gerçekten toplumsal sorunlarımızı dert edinen insanlara ihtiyaç var. Bu insanlar yönetici de olsa, memur da olsa, esnaf da olsa, emekli de olsa toplumsal dönüşümü tetikleyebilecek gücü hep birlikte elde ederler.

Ellerimiz birbirine değmeli. Ellerimiz birbirine değmeden kaybettiğimiz medeniyetimizi bulamayız.

Recommended Posts

Genel GÜNCEL

Tükeniyor mu, tüketiyor muyuz?

Tabiatta hemen her şey bir mücadele içindedir. Hayatta kalabilenler bu mücadelede kendi ihtiyacı olan imkan ve şartları sağlayanlardır. Bitkiler çevre şartları, diğer bitkilerin etkileri ve hayvanların saldırılarından kurtulabildikleri ölçüde hayatta kalıp gelişir. Hayvanlar da benzer şekildedir. Güvenliğini sağlayan, beslenebilen, iklim şartları karşısında […]