“Medrese” denilince aklına falakaya yatırılmış öğrenci ve bağnaz, yobaz cahil hocalar gelen yazarlarımızdan yaşça büyüğümüz Oktay Ekşi bu Pazar eğitim meselelerine kalem çalmış.
Meraklısı okumuştur yazısını elbette. Kısaca özetlemek gerekirse YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç’in “Din eğitimini cemaatlere bırakmak gerektiğine” dair beyanatından yola çıkarak kendince bu sözün şeriat devletine ve laik rejimi yıkma girişimi olduğuna kadar götürüyor.
Oysa sayın Oktay Ekşi’nin naklen aldığı haberin aslını internetten araştırdığımda hayretler içerisinde kaldım. Çarpıtmanın bu kadarı da fazla artık dedirtecek cinsten bir şaşı bakış ile karşı karşıyayız.
YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, “yaz kursu” adı ile diyanetin yaptığı Kur’an Kurslarının “kötü bir öğretim uygulaması” olduğu için diyanetten alınıp Milli Eğitime bağlanması gerektiğini savunuyor. Yani Tevhid-i Tedrisat kanunu çerçevesinde Kur’an eğitimi verilmesi gerektiğini söylüyor.
Oktay Ekşi’nin diline doladığı “tarikatlar mı kalır?” sorusu orada hazır gazetecilerin de aklına geliyor ve soruyorlar: “Diyanet yerine özel hukuk kişilerinin kurs açması halinde, cemaatler ve tarikatlar da kurs açabilecek mi?”
Cevap oldukça tatminkar aslında: “Tarikat ve cemaatler özel hukuk kişileri değildir. Bugün özel hukuk kişileriyle ilgili özel öğretim kurumları açılıyor. Özel öğretim kurumları var mesela. Ortaokullar, liseler, ilkokullar var. Bunların hepsi özel hukuk kişileri eliyle yürütülüyor. Mesela sürücü kursu, yabancı dil kursunu, bilgisayar eğitiminin verildiği kursu düşünün. Bunlar devletin gözetimi ve denetimi altında eğitim veren kurumlardır. Bunlar hangi usul ve esaslara göre eğitim vereceklerdir? Bunların hepsini devlet belirliyor. Bu tür eğitim kurumlarında verilen eğitim ilk ve ortaöğretimin müfredatını aksatmayacak şekilde veriliyor.”
Sevgili okurlar! Yukarıdaki cümlelerin neresinde “Pakistanlaşmak korkusu”, “atom bombası yapmak ama adam olamamak endişesi” veya “ortaçağa giden bir ülke” istihbaratı seziyorsunuz? Oktay Ekşi böyle anlamış. Bu arada söz konusu talebin Tevhid-i Tedrisata karşı olduğunu ifade ederken de “Öğretim Birliği Yasası”ndan söz ediyor sayın Ekşi. Ben aradım ama böyle bir yasa bulamadım. Sadece “Tevhid-i Tedrisat Kanunu”na ulaştım ki bununla ilgili düşüncelerimi daha önce ifade etmiştim. Tevhid-i Tedrisat Kanunu bugün ülkemizde uygulanmamaktadır. Sayın Ekşi de yazısının içinde “-askeri okullar hariç-” demek ihtiyacı hissediyor zaten.
İstisnası olan birşey “tevhid” olmaz. Harf devrimi ile cahil bırakıldığımız için bu son cümelimi uzun uzadıya açıklamam gerekecek. Tevhid, istisnası olmayan tek ve yegane olan şey demektir. “Tevhid-i Tedrisat” ise eğitim öğretim faaliyetlerinin istisnasız tek elde toplanması, tek bir kurum tarafından idare edilmesi anlamına geliyor. Herhangi bir eğitim kurumunu kapsamın dışına çıakrtırsanız “Tevhid” olmaktan çıkar. Nitekim şu anda “Tevhid-i Tedrisat” yok ve uygulanmıyor. Askeri Okullar daha sonra başka bir kanunla kapsam dışına çıkartıldı. Bu bile “tevhid-i tedrisatı” zedeledi ama bundan daha vahim “kaçak kapsamında” eğitim öğretim faaliyetleri de yok değil.
Din eğitimi çok ciddi bir eğitimdir ve ehil insanlarca yapılmalıdır. Bu konuda çoğu kmse hemfikir. Sorunun ilki “kimler din eğitimi” alacak, bir diğer sorun da “kim bu eğitimi hangi müfredatla verecek?”
12 Temmuz 2009 tarihli yazısında birçok çelişkiyi barındıran Oktay Ekşi neden Kur’an Kurslarının Milli Eğitime bağlanmasını istemiyor diye kafa yordum biraz. Cevabı satıraralarında gizli. Sayın Ekşi, Prof. Dr. İzzet Özgenç’i kastederek; “Heybeliada’daki Ruhban Okulu açılmalı mı?” türünden bir konuyu bahane ederek asıl özlemini dile getiriyor.” diyor. Ancak yazısında Ruhban Okulu ile ilgili herhangi bir görüş dile getirmiyor. Oysa eleştiri konusu yaptığı Prof. Dr. İzzet Özgenç’in basın toplantısındaki cevabı tamamen bu konuyla ilgili.
Soruya cevaben Prof. Dr. İzzet Özgenç şöyle diyor: “Türkiye’deki sistem ortaöğretimde bir din adamı yetiştirmeye müsaade eden bir sisteme sahip değil. İmam din adamı değil. İmam bir kamu görevlisidir. Türkiye’de belirli bir dini inanışı, günlük hayata geçirebilecek bir eğitimin verilmesine imkan tanıyan bir ortaöğretim kurumu kuruluşuna mevzuatımız müsaade etmiyor. Problem buradan kaynaklanıyor.”
Herhalde Ruhban Okulu meselesinin gündeme gelmesini istemiyor sayın Ekşi ve başka ilgisiz tartışmalar ortaya koymak gayretinde. Hristiyan cemaati “din adamı” yetiştirmenin yolunun çocuğu ortaokul seviyesidnen alıp yetiştirmek olduğunu söylüyor ama bizim yasalarımız ortaöğreim seviyesinde din eğitimine izin veremiyor. Ruhban okulu açılır mı açılmaz mı tartışmasına Oktay Ekşi’nin baktığı yerden bakarsak herhalde çok bekleriz.