Danıştay, katsayı konusunda ikiyüzlüğünü, çifte standartlı hukuka göre davrandığını gösterdi.
Takip edenler bilirler ki daha önce katsayı konusu ile ilgili kendisine yapılan başvuruları “Bu konuda yetkili YÖK’tür” diye geri çevirmişti. Oysa şimdi YÖK’ün yaptığı değişikliği iptal etti. Topu YÖK’e atarken sözkonusu olan uygulama TSK adına Çevik Bir’in talimatı ile gerçekleştirilmişti. Oysa şimdiki değişiklik YÖK tarafından binlerce mağduru eşit şartlara getirmek için yapılmış bir demokratik uygulama. Hatta yeni bir uygulama filan da değil. Askerlerin getirdikleri haksızlığı ortadan kaldırıyor.
İşin siyasi taraflarını, kimin kime ne dediğini bir tarafa bırakalım. Hiçbir durum ve hiçbir endişe bir insanın eğitim hakkını elinden almaya bahane olabilir mi? Meslek liselerini öne sürüp İHL’leri arkaya gizliyormuş görüntüsüne de gerek yok. Meseleyi açık açık ve net bir şekilde ortaya koyalım.
İmam Hatip Liseleri diğer okulardan farklı olarak ne yaptı ki “İrtica” yaftası yedi? Neden İmam Hatiplerin önü kesilmek isteniyor? İmam Hatip Liseleri’nin tek farkı normal eğitime ilave olarak Kur’an-ı Kerim ve İslami İlimlerin öğretilmiş olması. Kur’an-ı Kerimin öğretilmesinde nasıl bir yanlışlık ve irtica tehlikesi olabilir?
İrtica, bilime, ilerlemeye karşı çıkmak, yobazlık ve bağnazlıkla ilmi olmayan indi değerlendirmeler prim vermek, cinler periler dünyası ile insanların gözünü boyayıp haktan ve gerçeklerden uzaklaştırma çabasıdır. Evet muskacılık, üfürükçülük, babadan oğula geçen yetki ve ünvanlarla hocalık, kadılık yapmak irticadır.
Ama kendi gayreti ile başarılı olmuş olan hiçbir bilim adamına sen dindarsın o zaman mürtecisin; başarılı hiçbir askere sen dindarsın o zaman mürtecisin demeye hakkımız yok.
Hadi bunları da geçelim. Eğitim nedir? Çocuklarımızın, gençlerimizin öğrenmesi, kendilerini yetiştirmesi bir meslek sahibi olmak için çabalaması, bilimsel buluşlar yapmak için gayret etmesidir. Çocuk Kur’an-ı Kerim hafızı ama fizikte büyük buluş yaptıysa bırakalım yapsın. Kur’an okuyor ama dahi bir matematikçi olabiliyorsa olsun. Arapça öğreniyor ve kütüphanelerde küflenmeye yüz tutmuş el yazmalarının içinden milletimize ait değerleri ortaya koyup tüm dünyanın takdirini toplayacaksa bunun neresi irtica.
En büyük tehlike bilim kuruluşlarının ideolojinin esiri olmasıdır. İdeolojiye esir bir eğitim sistemi engizisyondan başka birşey değildir.
Hangi birimiz çocuklarımıza eşitsizliği izah edebiliriz. Nitekim birkaç gündür haberlerde anlatılan bu katsayı meselesini ben çocuklarıma izah edemedim, anlamadılar. Anlaşılacak tarafı da yoktur.
Eğitimde bu zorba tavrı sergileyen yüksek yargı aslında bilmedikleri için bazı konularda düşmanca davranıyorlar. Danıştay üyelerine, TSK’nın komuta kademesine, yüksek yargıya; İslam’ın bilimsel gelişmeye karşı olmadığını, Kur’an öğrenmenin bizi geriye götürmeyeceğini tam tersi beyni geliştirdiğini anlatmamız gerekiyor.
Müslüman bir ülkede yaşadığımızı ve çocukalrımıza din eğitimi vermenin de bir ihtiyaç olduğunu anlatmamız gerekiyor. Bu ihtiyacı siz devlet okullarında gidermezseniz yerlatında bu eğitim devam eder – ki bu da vahim yanlışların öğretilmesine, ehil olmayan insanların, yobazların, falakacıların türemesine neden olur.- Bırakın bu ülkenin insanları da okusun, bilim adamı olsun, buluş yapsın. Tıptaki durumumuz ortada, üniversitelerimizin durumu ortada, hukuk sistemimiz ortada.
Geri gideceğiz diye korkmayın. Geri gitmeyelim diye korku ve endişe içinde herşeye engel olmaya çalıştıkça yerimizde sayıyoruz. Muasır medeniyetler aldı başını gidiyor, zaten geri kaldık.