Şehrin doğusundan batısına uzanan Adalet Bulvarı bir bakıma şehri ikiye bölüyordu. Kuzeydeki tepelerden başlayıp güneye kadar ilerleyen Demokrasi Caddesi ile kesiştiği yerde büyük bir kavşak vardı.
Taksi şöförü Adalet Bulvarının doğu ucundaki evinden çıktığında geç kaldığını farketti. Durakta sıra kapmak için en geç yarım saat içinde orada olmalıydı. Sabah ilk sırayı kapıp mesaiye yetişmeye çalışan birkaç müşteri kapabilirse günü verimli geçecekti.
Aynı saatlerde bulvarın batı tarafında ama merkeze daha yakın bir bölgede bir öğretmen kahvaltı yapıyordu. Bir taraftan da televizyonda sabah gazetelerini okuyan programı izliyor, kaza haberlerini duydukça hanımına söylenio duruyordu.
— Şu trafikte birbirimize sabretmeyi, anlayışlı olmayı öğretmedik gitti.
— Sen matematik öğretmenisin, trafik de mi öğreteceksin?
— Dalga geçme Kamile, hem aslına bakarsan bu insanlar biraz matematik bilseler trafik kazaları azalır. Çoğu zaman mesafeyi korumamaktan kaynaklanıyor kazalar.
— Tamam tamam dur bu konuyu da matematiğe bağlama şimdi.
Demokrasi caddesi üzerinde oturan Lokanta sahibi telefonun çalması ile yataktan fırladığında uykuda akldığını farketti. Aşçı arıyordu.
Halden gelmesini bekliyorlardı onun oysa hala yatağında uyuyordu. Bugün haldeki alışverişi yapamayacaktı anlaşılan. Bu saaten sonra pek bir şey kalmazdı. Yine de hızla hazırlanıp gitmesi gerekiyordu. Öğle yemeği için acil lazım olan şeyleri en azından bir marketten uygun fiyata bulmalıydı.
Şehrin bir diğer tarafında oturan Genel Müdür çoktan uyanmış, sabah sporunu yapmış, duş almış keyifle kahvaltı yapıyordu. Herhalde şöförü de gelmek üzereydi. Aşağıda kendisini bekleyen makam arabasına atlayıp daireye gidecekti, sabah erkenden misafirleri vardı.
Önemli bir toplantı yapacaklar, ileride kendisini refere edebilecek bu önemli insanlarla işbirliği imkanlarını konuşacaktı.
Taksi şöförü birkaç ara yoldan atlamalar yapıp sıkışan trafiği aşmak istedi ama nafile, yine tıkanıp kalmıştı. Dur kalklarla ilerlemek sinirini iyice bozdu. Bu arada öğretmen çoktan yola çıkmıştı bile.
Lokanta sahibi apar topar giyindi ve traş bile olmadan evden çıktı. Trafiğe takılmayayım diye kendisine alternatif bir güzergah belirledi.
Fakat onu bekleyen sürpriz çok uzakta değildi. Demokrasi Caddesinin alternatifi olan paralel yoldaki trafik kazası Kral yolunu tamamen tıkamıştı. Çaresiz tekrar Demokrasi caddesine sapmak zorunda kaldı.
Genel Müdür’ün şöförü toplantıya yetişmek gerektiğini düşünerek aracın önündeki çakarları açtı, arada bir sirenlere de dokunarak, sürekli şerit değiştirip sollamalar yaparak ilerlemeye çalışıyordu.
Taksi şöförü kavşağa yaklaştığında içindeki sıkıntı iyice büyümüştü. Lanetler okuyarak sağa sola küfürler savuruyordu.
Lokanta sahibi kendi kendine hayıflana hayıflana ilerlemeye çalışıyordu. Öğretmen sabah matematik ve trafikle ilgili aklına gelen teoriyi kafasında tartıyor bu fikrini daha da detaylandırıp bir sunum haline getirse ve internete yüklese iyi olacağını düşünüyordu.
Genel Müdür arkada oturmuş gazetelere bakarken arada bir şöföre hatırlatmalarda bulunmayı da ihmal etmiyordu.
Kavşağa gelince taksi şöförü karşı tarafın akıcı olduğunu gördü ve şu ışığı bir geçsem tamam diye düşündü. Öğretmen sola döneceği için ışıkta iki kez bekleyeceğini hesap ederek tam sarı ışık yanarken gaza yüklendi. Bu sırada lokanta sahibi de bir fırsatını bulup önündeki kamyonu sollamış gaza yüklenmişti. genel Müdürün şöförü sirene üst üste birkaç kez dokunup önceliği kapmaya çalışarak girdi kavşağa.
Büyük bir gürültü ve fren sesleri ile çarpma gerçekleştiğinde arkadan gelenler birlikte dokuz araç birbirine girmiş, kavşak bir anda kördüğüm haline dönmüştü.
Herkesin acelesi vardı…
Hepsinin önemli gerekçeleri vardı…
Her sürücü önceliğin kendisinde olduğunu düşünüyordu…
Herkes içinden belediyeyi, emniyeti, devleti suçluyor artık buna bir çözüm bulsunlar diyordu.
Bu kavşakta sürekli kazalar oluyordu..
Artık bir çözüm bulsun yetkililer diyorlardı.
Herkes haklıydı.
Sonnot: Trafik sorunları yolları genişletmekle, köprüler yapmakla, teknoloji kullanmakla çözülemiyor. İnsanların birbirlerine tahammülünü ve başkalarını da düşünmesini sağlamak gerekiyor. Bu da ahlak anlayışını değiştirmekten geçiyor. Önce kendi çıkarım dedikçe her zaman herkes “ben haklıyım” diyecek.