Son günlerde gündemi çokça meşgul ediyor 1915 ya da eski rumi tarih olarak 1330 yılı. Bugün 1330 yılında basılan bir ders kitabını inceleyeceğiz.

5. sınıflarda okutulduğu anlaşılan bir Coğrafya kitabından söz ediyoruz. Yüz yıl önceki bir coğrafya kitabını incelemek gerçekten de ilginç oldu benim için. Avrupa’nın ve Asya’nın siyasi yapısı, ülkeler, başkentler, halkın nüfus yapısı gibi konuları, kitabın sayfaları arasındaki renkli haritalara hatta “yerel kıyafet” alt yazısı ile sunulan resimlere baktıkça “way be” demeden edemiyor insan. Yüz yılda neler değişmiş, ne kadar değişmiş?

Gelin isterseniz hep birlikte bakalım.

aa_DSC_0223

Benim elimdeki nüsha oldukça yıpranmış bir halde. Birkaç kez cildi tamir görmüş,  şu andaki cildinin muhtemelen kitapla alakası yok. Bir mukavvaya büyükçe bir emlak ve arazi kütük defterinin çizgili kağıdı sıvanmış, sırtı bezle yapıştırılmış. Yapılan cilt ilk sayfalara yapışmış ve sonradan okunamayan bazı kısımları okumak üzere kopartan kişi bu bölümlerin tamamen tahrip olmasına neden olmuş. Kağıdın ağız ve köşe kısımlarının da oldukça fazla yıprandığı görünüyor. Bir kütüphaneci hassasiyeti ile teknik konulara dalıp sıkmayayım sizi. İyisi mi muhtevaya gelelim.

aa_DSC_0217

Bu kitabın adı “Resimli, Haritalı Coğrafya-yı Umumî” Basım yılı 1330. Kütüphane kataloglarından taradığım kadarıyla şu anda Türkiye kütüphanelerinde bu kitaptan 34 nüsha bulunuyor.

Kitabın yazarı Safvet [Geylangil]. Kitabın üzerinde sadece Saffet yazıyor. Hemen altında yazdığına göre Saffet Bey, İstanbul vilayeti maarif müdür imiş.

Kitapta en çok merak ettiğim şey Osmanlı’nın o günlerde ne durumda olduğu, hangi bölgelere ne tür isimler verildiği idi. Kitapta birkaç tane renkli harita da olduğu için işim oldukça kolay olacak.

İlk dikkatimi çeken ilginç harita aşağıdaki Rumeli haritası.

aa_DSC_0220

Kitapta renkli haritalar olmasına rağmen büyük ihtimalle bilinçli olarak bu harita siyah beyaz bir sayfaya konulmuş. Haritanın üzerinde rumeli kısmı tamamen simsiyahtır ve üzerinde kocaman harflerle yazan şey aynen şöyledir: ZAVALLI RUMELİ.

O günün şartlarında rumeli için hissiyatı ifade edecek tek veciz ifade budur. Balkan harbi yaşanmış, rumeli elden çıkmıştır. Daha fazla ayrıntıya ne gerek var. Satıraralarında neler anlattığını ibretle okumak lazım.

İkinci ibretlik tablo Anadolu’nun anlatıldığı yerde göze çarpıyor.

aa_DSC_0222

“Ahval-i Mülkiyye” bölümünde aynen şöyle yazıyor:

“Anadolu yarımadası 9 vilayet ile 5 elviye-i gayrî mülhakaya munkasimdir.

Vilayetler şunlardır:

Hüdavendigar

Cezair Bahr-i Sefîd

Aydın

Konya

Adana

Sivas

Ankara

Kastamonu

Trabzon

(Hüdavendigar, Cezair Bahr-i Sefîd ve Aydın birleştirilerek karşısına GARBDE, yani batıda yazılmış; Konya ve Adana birleştirilerek karşısına CENUBDA yani güneyde yazılmış; Sivas ve Ankara’nın karşısında VASATTA yani ortada yazılmış; Katamonu ve Trabzon’un karşısında ŞİMALDE yani kuzeyde yazılmış.)

Elviye-, gayri mülhaka da Canik, İzmit, Biga, Bolu, Karasi namındaki sancaklardır. Hüdavendigar vilayetinin merkezi Bursa, ……. (böylece devam edip gidiyor)

 

Her sayfası tek tek okunup analiz edilmeyi bekleyen bir coğrafya kitabı. Aslında bu tür kitaplar artık birer tarihi vesika bile sayılabilir.

Kitabın satırları arasında harplerle, siyasi konularla ilgili bir şeyler arandım. Tamamını henüz okuyup bitiremedim. Ancak gördüğüm kdarıyla bu konulardan itina ile kaçınılmış. ancak yukarıda belirttiğim gibi haritalarda (zavallı rumeli örneğindeki gibi) bazı veciz ifadelerden başka bir şey yok.

Okudukça detayları sizinle paylaşırım.

aa_DSC_0221

Recommended Posts

Genel GÜNCEL

Tükeniyor mu, tüketiyor muyuz?

Tabiatta hemen her şey bir mücadele içindedir. Hayatta kalabilenler bu mücadelede kendi ihtiyacı olan imkan ve şartları sağlayanlardır. Bitkiler çevre şartları, diğer bitkilerin etkileri ve hayvanların saldırılarından kurtulabildikleri ölçüde hayatta kalıp gelişir. Hayvanlar da benzer şekildedir. Güvenliğini sağlayan, beslenebilen, iklim şartları karşısında […]

sosyal buhran
Genel

Sosyal Buhran (mı?)

Haber kaynaklarına baktıkça canımız sıkılıyor, dehşete düşüyoruz, tüylerimiz diken diken oluyor. Masum çocukların ölümü günlerce, aylarca meşgul ediyor bizi. Gencecik çocukların cinnet halinde işledikleri cinayetler kabusumuz oluyor. Cinayetler, tecavüzler, savaşlar, insanın insana reva gördüğü nice şenaatler. Ne oluyoruz, neden bu hale geldik […]